Üretilen beyaz eşyanın 4'te 3'ü ihraç ediliyor

Türkiye'nin en büyük ticaret ortağı Avrupa'nın resesyondan çıkması, beyaz eşya sektörünün geçen yılki üretim ve ihracat performansına olumlu yansıdı - İş Borsası Sektörel Analiz Sonuçları.

Küresel E-Ticaret Cirosu İki Trilyon Dolara Ulaştı

Dünya genelinde e-ticaret cirosu geçen yıl yüzde 24 büyüyerek, 1 trilyon 943 milyar dolar oldu. Türkiye'nin 2014 yılındaki e-ticaret cirosu ise 11,2 milyar dolar olarak gerçekleşti - İş Borsası Sektörel Analiz Sonuçları.

Türkiye’de Ev Dışı Tüketim Sektörü 50 Milyar TL

Türkiye’de ev dışı tüketim sektörü 50 milyar TL büyüklüğe ulaştı. Ev dışı tüketim harcamalarının neredeyse yarısı restoran ve fast food mekanlarında yapılıyor - İş Borsası Sektörel Analiz Sonuçları.

Beyaz Eşya Sektör Analizleri

Çeşitli kurum ve kuruluşların raporlarından hazırlanan Beyaz Eşya Sektör Analizleri İki Rapor Halinde İncelenmiştir - İş Borsası Sektörel Analiz Sonuçları.

Türk Girişimcileri İnternet Serüvenleri

İnternette Girişimcilerinin Ders Niteliğindeki Hikayeleri - İş Borsası Sektörel Analiz Sonuçları.

14 Aralık 2015 Pazartesi

Aile İşletmeleri ve Kurumsallaşma

Ailesel yönetim, görülen en yaygın ve en eski işletme yönetim biçimi ve organizasyon şekli olup tüm dünyada büyümenin itici gücü olmuştur. İlk çağlardan beri kırsal kesimde özel yaşamla iş yaşamının bir arada yürütüldüğü, tarım ve hayvancılık faaliyetlerinin yapıldığı çiftlikler aile işletmelerinin ilk örneklerini oluşturmaktadır. Kentsel ortamlardaki aile işletmelerinin ilk örnekleri olarak ise aynı bina içinde yaşayan aile üyelerinden gerektiğinde yardım alınan ticarethane ve tamirhane gibi işyerleri verilebilir.

Ülkemizde de özel sektör işletmeciliğinin ve girişimciliğin en önemli ve ayrılmaz unsurlarından biri olan aile işletmelerinin farklı kurumsal kimlik ve yapıları ile kendilerine özgü yönetim şekilleri 1980’li yıllardan itibaren hem akademik çalışmalarda hem de iş dünyasında daha fazla ele alınmaya başlamıştır. Günümüzde aile işletmelerinin yapısal özellikleri, kültürü, yönetim biçimi, zayıf ve kuvvetli yönleri, sorunları, ihtiyaçları, kurumsallaşma düzeyleri gibi konular başta bilimsel çevreler ve araştırmacılar olmak üzere hükümetler, politika ve strateji geliştirme organları, teşvik ve destek mekanizmaları ile danışmanlık ve eğitim hizmetleri veren kuruluşların yoğun ilgi alanı haline gelmiş bulunmaktadır.

Aile işletmeleri, ekonomiden işletme yönetimine, psikolojiden toplum bilimlerine kadar çok çeşitli disiplinlerin ilgi ve çalışma alanına girmekte olup bu konuda yapılan araştırmaların sayıları da hızla artmaktadır. Öte yandan stratejik yönetim, performans artırma planlaması, yönetim organizasyonu ve kurumsallaşma gibi konulardaki farkındalık düzeylerinin artması, iç ve dış rekabet koşullarının zorlaması gibi gelişmeler sonucunda aile işletmeleri bu alanlardaki sorunlarını doğru tanımlayıp kendilerine uygun çözümler içeren danışmanlık ve eğitim hizmetlerine de ihtiyaç duymaya başlamışlardır. Günümüzde özellikle yönetim danışmanlığı alanında hizmet veren danışmanlık ve eğitim firmalarının portföylerinde aile işletmelerine özgü hizmetler önemli bir yere sahip olmuştur.

Aile işletmelerine yönelik oluşan bu ilginin, ekonomik ve sosyal alanda yaşanan gelişmelerden olduğu kadar, yönetim bilimleri alanındaki derinlemesine uzmanlaşmadan da kaynaklandığını söyleyebiliriz. Özelleştirme uygulamaları ile birlikte girişimciliğin ve aile işletmeciliğinin çeşitli kamusal mekanizmalarla teşvik edilmesi ve yaygınlaştırılmasına yönelik politikaların uygulanması da aile işletmelerine olan ilginin artmasını sağlamıştır. Örneğin Avrupa Komisyonu’nun Küçük ve Orta Büyüklükte İşletmelerin (KOBİ) büyümesi için en uygun ortamı yaratmayı, Avrupa Birliği (AB) tarafından oluşturulan tüm politikalarda KOBİ’lerin ihtiyaçlarını ön planda tutmayı ve hükümetlere KOBİ vizyonu kazandırmayı amaçlayan Haziran 2008 tarihli Küçük İşletmeler Yasası’ndaki 10 ilkenin ilk ikisi aile işletmelerinin kuruluşunun ve sürekliliğinin desteklenmesi ile ilgili olup şöyle ifade edilmektedir:

1. Girişimcilerin ve aile işletmelerinin teşvik edildiği bir iş ortamı oluşturulması.(Girişimcilik eğitimleri için iş dünyasıyla ortak stratejiler geliştirilmesi, özellikle orta öğretim müfredatlarına yenilikçi ve girişimci zihniyetin gelişmesine yönelik derslerin eklenmesi, işletme devirlerini kolaylaştırıcı önlemler alınması yönünde çalışmaların yapılması).

2. İflas tehdidiyle karşılaşan dürüst girişimcilere ikinci bir şans tanınması. (İflasın ardından yeniden iş kuran dürüst girişimcilerin ilk işini kuranlarla eşit muamele görmelerini sağlayan tedbirlerin alınması).

Dünyada ve Türkiye’de özel kesimde faaliyet gösteren işletmelerin büyük bir kısmının aile işletmesi niteliğinde olduğu bilinmektedir. Bunların önemli bir kısmı KOBİ olmakla beraber, aralarında, bulundukları ülke ve dünya ekonomisine yön veren büyük işletmelerin sayısı da oldukça fazladır. Genel olarak bakıldığında, KOBİ’lerin toplam işletmelere oranı, ABD’de % 97,1, Almanya’da % 99,8, Japonya’da % 99,4, Türkiye’de % 98,8’dir. Diğer taraftan ABD’de kayıtlı şirketlerin % 90’ı, İspanya’da % 80’i, İtalya’da % 95’i, İsviçre’de % 85’i ve Türkiye’de % 95’i aile şirketidir.

Aile işletmelerine verilen önemin bir diğer göstergesi ve çıktısı da Mayıs 2007’de bir Rekabet ve Yenilikçilik Programı (CIP) projesi olarak çalışmalarına başlayan ve ülkemiz tarafından da katılım sağlanan “Aile İşletmeleri: Araştırma, İşbirliği Ağları, Politika Önlemleri ve Mevcut Çalışmalar” temalı çalışma grubudur. Çalışma grubunda aile işletmelerinin sorunları, yönetim ve mülkiyet ilişkisi, yönetişim, aile işletmelerinde iş transferi, aile işletmesi tanımı, aile işletmeleri ve KOBİ’lerin ortak ve farklılaşan yönleri, aile işletmelerine yönelik kurumsal yapılanma gibi konular ele alınmaktadır. Çalışma grubu kapsamında Avusturya KOBİ Araştırma Enstitüsü tarafından “Aile İşletmesi ile İlgili Konuların Genel Durumu” adlı kapsamlı bir rapor hazırlanmıştır. Çalışma kapsamında incelenen 33 ülkede 90 farklı aile işletmesi tanımı tespit edilmiştir. Bu tanımlar genel olarak mülkiyet ve yönetim/stratejik kontrol konularında aile etkisini vurgulamaktadır. Aile işletmelerinin diğer belirleyici özellikleri arasında aile üyelerinin işletmenin günlük faaliyetlerinde yer alması, işletmenin ailenin toplam gelirine katkısı, işletmenin nesiller arasında aktarılması gibi konular yer almaktadır (1).

Aile işletmeleri hakkında yapılan çeşitli araştırmalar ve yayımlanan makalelerde, dünyadaki aile kontrollü şirketlerin sayısının, tüm dünyadaki işletmelerin % 65’i ile % 80’i arasında olduğu ortaya konmaktadır. Bunların büyük bir bölümü çok küçük ölçekli işletmeler olup bir nesilden diğer bir nesile geçebilme şansları çok azdır. Ancak bilinen diğer bir gerçek ise dünyadaki en büyük ve başarılı şirketlerin % 40’ını aile şirketlerinin oluşturduğudur (2).

Türkiye’de aile şirketleri toplam GSMH’nin en az % 75’ini, istihdamın ise % 85’ini sağlıyor. ABD’de ise 18 milyondan fazla işletme faaliyetini sürdürmekte olup bunların % 90’dan fazlası aile şirketidir. İtalya’da 100 şirketin, 43’ü, Fransa’da 26’sı, Almanya’da ise 17’si aile şirketidir. Oransal olarak bakıldığında aile şirketlerinin en yüksek düzeyde olduğu ülke % 99 ile İtalya olup, ABD’de ve Türkiye’de bu oran % 90 düzeyinde bulunuyor. Almanya’da tüm şirketlerin % 80’i, Avustralya’da ise % 75’i aile şirketidir” - Prof. Dr. Durmuş DÜNDAR (3).

Aile İşletmesi Tanımı ve Özellikleri
 Aile şirketleri ile ilgili olarak üzerinde uzlaşılan tek ve ortak bir tanım bulunmamaktadır. Konuya yaklaşım biçimine göre ve farklı bakış açıları ile değişik tanımlamalar yapılabilmektedir. Aile reisinin veya ailenin geçiminden sorumlu bir ferdin şirketin başında bulunması, o şirketin “aile şirketi” olarak değerlendirilmesi için yeterli bir unsur olarak kabul edilmektedir. Bazı tanımlar aile şirketlerini dar bir açıyla, bazıları ise geniş bir açıyla değerlendirmektedir. Örneğin aile şirketi, “birden fazla aile üyesinin önemli miktarda yatırıma ya da işletmenin yönetim kararlarında veya faaliyetlerinde önemli bir katılıma sahip olduğu bir işletme” olarak tanımlanırken bir başka kaynakta ise “sahipliğin çoğunluğunun ya da kontrolün tek bir ailede olduğu ve iki ya da daha fazla aile üyesinin doğrudan girişimle ilgili olduğu bir işletme” olarak da tanımlanabilmektedir (2).

Farklı kaynaklarda yapılan tanımların ortak noktalarını bir araya getirdiğimizde aile işletmesi; ailenin geçimini sağlamak ve/veya mirasın dağılmasını önlemek amacıyla kurulan, ailenin geçimini sağlayan kişi tarafından yönetilen, yönetim kademelerinin önemli bir bölümü aile üyelerince doldurulan, kararların alınmasında büyük ölçüde aile üyelerinin etkili olduğu ve aileden en az iki kuşağın kurumda istihdam edildiği şirket olarak tanımlanabilir. Bu tanım ışığında bakıldığında, aile şirketlerinin diğer şirket türlerinden ayırt edilmesini sağlayan en belirgin özelliklerini şöyle sıralamak mümkündür (4):

• Genellikle aileden en az iki kuşak işletme yönetimi ile ilgilenir. 
• İşletme politikası çoğunlukla aile çıkarları ile uyumludur. 
• Genellikle aile varlığının ve bütünlüğünün korunması amacıyla kurulan aile şirketleri, aile değer ve inançlarından etkilenir.
• Aile bağları diğer faktörler yanında yönetimden sorumlu kişilerin belirlenmesinde önemli bir rol oynayabilir. 
• Şu andaki veya daha önceki yöneticilerin çocukları çoğunlukla işletmenin yönetiminde görev alırlar. 
• Genellikle şirketin ismi ve itibarı, ailenin ismi ve prestiji ile birlikte gelişir. 
• Aile bireylerinin işletmedeki görevleri, aile içerisindeki durumlarını da etkileyebilir. 
• Aile değerleri ve inançları, örgütteki işlerin yapılma şeklini, kişiler arasındaki ilişkileri, işlerin yapılması sırasında kullanılan yöntemleri vb. kısacası örgüt kültürünü önemli ölçüde etkiler. 
• İdari personel seçme ve yerleştirmede genellikle aile üyelerine öncelik tanınır. Firma sahibi ile tepe yönetici çoğunlukla aynı kişidir. Kurucu ortakların (girişimci) büyük bölümü, kendi sağlıkları yerindeyken firmalarını bir başkasına devretmeyi düşünmezler.

Bu özelliklerin ortak noktasında işletmenin önemli bir kısmının yönetiminde ve kontrolünde tek bir ailenin egemen olması yatar. Bu durumun başlıca nedenlerinden biri olarak, sermayenin önemli bir kısmının yönetimi elinde tutan aile tarafından konulması gösterilebilir. Gerçekten de aile işletmelerinin en önemli ayırt edici özelliklerinden biri işletmenin örgütsel yapı ve yönetim anlayışının ailenin kültür ve değerlerinin etkisinde oluşudur. Bu etkinin derecesi ise aile işletmesinin kurumsallaşma düzeyi ile ilgili en önemli göstergelerden biri olup aile yönetimi ve aile içi ilişkileri belirleyen temel motiflerin ve davranışların işletmenin yönetim süreçlerine bir zafiyet olarak yansıması ile ilişkilidir.

Aile işletmeleri sahip oldukları yapısal özellikleri itibarıyla aşağıda belirtildiği gibi bazı avantajlara sahip olmakla beraber, yine bu yapısal özelliklerinden kaynaklanan çeşitli yönetim sorunlarını da bünyelerinde barındırmaktadırlar (5):

Aile Şirketlerinin Güçlü Yönleri
 • Hiyerarşi azdır, çabuk ve hızlı karar alabilmektedirler.
• Esnekler, değişime uyum sağlayabiliyorlar.
• Müşteri memnuniyetine önem veriyorlar.
• Bürokrasiden uzak bir yönetim anlayışları var.
• Bilgi birikimlerini rakiplerinden kıskançlıkla saklıyorlar.
• İşe asılma ve yüksek başarı güdüsü.
• Kısa zamanda büyümeyi becerebilme.
• Aile bireylerinden doğan “biz” bilinci ve amatör ruhun takım olması.

Aile Şirketlerinin Zayıf Yönleri
 • Aile ve şirket kavramlarının birbirine karıştırılması.
• Aile bireylerinin yeteneğe ve deneyime bakılmaksızın, işe alınıp, terfi ettirilmesi.
• Aile bireyine şirket içinde özel konum yaratılması.
• Patron olan kişinin her şeyi denetim altında tutmak istemesi.
• Niteliksiz yöneticilerle çalışılması.
• Kuşak çatışmasının çok belirgin olması.
• Gelecekte şirketi yönetecek kişinin belirlenmemesi.
• Şirkette strateji, planlama, bütçeleme, raporlama uygulamalarının gelişmemesi.

Aile şirketlerinin güçlü yanlarının bazıları, finansal kaynaklara ulaşım kolaylığı, hızlı karar alabilme yeteneği, bürokrasinin az olması, aile kültürünün işletme kültürüne katkısı ve uzun vadeli bakış açısı, sahiplik ve sahiplenme duygusu, esneklik ve dinamizmdir. Zayıf yanlar olarak da ilk sıralarda aile üyeleri arasındaki rekabet gelmekte olup bunu akrabaları kayırma (nepotizm), rol çatışmaları, merkeziyetçi yönetim, yeniliklere açık olamamak ve ikinci ve sonraki nesillere devirde yaşanan problemler izlemektedir. Aile işletmesine sahip olmanın en eğlenceli yönü, pazar yemeği sırasında Yönetim Kurulu’nu da toplamış olma avantajına sahip olmaktır” - Prof. Dr. Durmuş Dündar (3).

Aile İşletmelerinde Kurumsallaşma 
 Aile işletmelerinin gelecek kuşaklara aktarılamaması ve pek çoğunun girişimcisinin ölümü veya iş göremez hale gelmesiyle, hayatlarını sürdürememelerinin en önemli nedeni; büyük ölçüde plansız hareket etme ve uzun dönemli düşünme alışkanlığına sahip olmamaları, yani kurumsal yönetime gereken önemi vermemeleridir. Bu bağlamda sağlıklı aile işletmelerini incelediğimizde ortak yönler olarak birbirine bağlılık ve güven, karşılıklı takdir, açık iletişim, birlikte sosyal zaman geçirme, ruh sağlığı ve yaşamsal sorunlarla mücadele etme yeteneği gibi özellikleri görmekteyiz. Bu unsurları içinde barındırmayan şirketler, faaliyetlerini sürdüremeyecek aile şirketlerine örnek olarak gösterilebilir (6).

Ekonomi içerisinde böylesine önemli bir yer tutan bu şirket yapılarının sağlamlığı, çevre koşullarına uyumluluğu ve sürekliliği ekonomik hayatın bütünlüğüne etki etmektedir. Aile işletmelerinin yaşamları genelde kısa olmaktadır. Bunun temel nedeni ise aile şirketlerinin kurumsallaşması sırasında aile yönetimi ile şirket yönetimi arasında ilişkilerin profesyonelleşememesi işletmelerin hala geleneksel yöntemlerle idare edilmeye çalışılmasıdır. Üstelik günümüzde üçüncü jenerasyona geçmesi söz konusu olan aile şirketlerinin 1940’lı yıllarda kurulduğu (rekabetin çok daha sınırlı olduğu bir zaman ve ortamda) göz önüne alınırsa, zamanımızda kurulan aile şirketlerinin yoğun rekabetçi işletmecilik anlayışı çerçevesinde gelecek nesillere başarılı ve kârlı bir şekilde intikal etmelerinin ne denli zorlaştığı daha net biçimde ortaya çıkar (7).

Ülkemizdeki işletmelerin % 99’u KOBİ ölçeğindedir ve KOBİ’lerin tamamına yakını aile işletmesi niteliğinde faaliyetlerini sürdürmektedir. Ülke ekonomisi için en önemli unsurlardan biri olan KOBİ ölçeğindeki aile işletmelerinin faaliyet ömürlerinin 1. kuşakta % 80 oranında son bulduğu yapılan araştırmalardan bilinmektedir. Bu durumun en büyük nedenlerinden birisi ise kurumsallaşamamaktır (8).

İşletmenin, faaliyetlerini kişilerin varlığına bağımlı olmadan sürdürebilmesini ve geliştirebilmesini sağlayan bir yapı oluşturması olarak tanımlanabilecek kurumsallaşmanın yararları ve gerekliliği çoğu aile işletmesi tarafından bilinmekle beraber uygulamada çeşitli sorunlarla karşılaşılmaktadır.

İşletme faaliyetlerinin bir sistem haline gelmesini ifade eden kurumsallaşmanın temel amacı; işletmelerin temel işlev ve faaliyetlerini her kademede görev yapan personele bağımlı olmadan sağlıklı bir şekilde yürütebilmelerini ve geliştirebilmelerini sağlamaktır. Bir başka ifade ile kurumsallaşma, kişiler değiştiğinde işlerin aksamadan devam edebilmesinin ve işletmenin varlığını sürdürebilmesinin belirli kişilerin becerilerinden, iş yapma ve yönetim anlayışından bağımsız hale gelmesi ve sürekliliğinin sağlanmasıdır (9).

Aile şirketlerinin genelinde rastlanılan ataerkil yapı, karar verme mekanizmalarının profesyonel yönetim ilkeleri uyarınca değil, genellikle aile içi dengelere göre alınması, biçimsel ve profesyonel yapının eksikliği vb. unsurlar aile şirketlerinin bir kurum niteliği kazanmasını engellemekte ya da zorlaştırmaktadır (2).

Kurumsallaşma, işletme sahipleri ve yöneticileri açısından ele alındığında ise bir şirketin, kişilerden bağımsız olarak kurallara, standartlara, prosedürlere sahip olması; değişen çevre koşullarını takip eden sistemleri kurması ve gelişmelere uygun olarak organizasyonel yapısını oluşturması; kendine özgü iş yapma usul ve yöntemlerini kültürü haline getirmesi ve bu sayede diğer şirketlerden farklı ve ayırt edici bir kimliğe bürünmesi sürecidir şeklinde ifade edilebilir (10).

Aile şirketlerinin kurumsallaşması “şirketin kurumsallaşması” ve “aile ilişkilerinin kurumsallaşması” şeklinde iki boyutlu olarak ele alınmalıdır. Bu noktadan hareketle kurumsallaşma ve kurumsal yönetim arasındaki farkları görmeye başlıyoruz. Kurumsallaşma, amaçlara uygun bir örgüt yapısı oluşturulması, iş ve görev tanımlarının yazılması, iç yönetmeliklerin oluşturulması, yetki ve sorumlulukların dağıtılarak profesyonel bir yönetime geçilmesi gibi unsurlara işaret eder. Kurumsallaşma kısaca, operasyonel işlerin daha doğru bir şekilde işlemesini amaçlar. Örneğin bir aile şirketi ele alındığında; aile anayasası oluşturulması, aile-yönetim ilişkilerinin belirlenmesi, aile konseyi oluşturulması, çatışma yönetimi sistematiği oluşturulması, devir planı yapılması ve hissedar sözleşmesi hazırlanması gibi unsurlar ön plana çıkar. Bu unsurlar, sahipliği ellerinde tutan aile bireylerinin sahibi oldukları şirketi ikinci ya da üçüncü kuşakta dağılma noktasına getirmelerini ya da satmalarını engeller, şirketin devamlılığını sağlar (11).

Kurumsallaşma genel olarak aşağıdaki temel unsurları içeren ve bu unsurların etkileşim içinde olduğu bir süreçtir (12):

• Şirketin hedefleri ve bu hedeflere ulaşma yolunda belirlenen strateji.
• Şirketin faaliyetlerini yürütürken uyacağını taahhüt ettiği değerler ve ilkeler.
• Şirketin faaliyetlerini sistematik bir şekilde yürütürken izlediği politika ve bu politikaların uygulanmasını sağlayan, iş yapış şekillerini ortaya koyan prosedürler.
• Belirlenen politika ve prosedürlerin uygun ve etkin bir şekilde yürütülebilmesi için iş ve görev tanımlarının yapılması.
• Amaçlara uygun organizasyonun belirlenmesi.
• Şirketteki iş süreçlerinin (satış ve pazarlama, satın alma, tedarik zinciri, mali işler gibi) belirlenen hedeflere ulaşma ve stratejileri uygulamayı sağlayacak şekilde iş akışlarının tespiti.
• Şirketin iş süreçlerine uygun, bu süreçlerin etkin bir şekilde yürütülmesini destekleyen bilgi işlem altyapısı.
• Yetki ve sorumlulukların tespiti ve bu sorumlulukları taşıyabilecek kişilere dağıtılarak profesyonel bir yönetime geçilmesi.

Uluslararası denetim, vergi ve danışmanlık şirketi Pricewater-houseCoopers (PwC) tarafından dünya çapında gerçekleştirilen 2010/2011 Küresel Aile Şirketleri Araştırması bulguları, Türkiye’den katılan aile şirketlerinin dörtte üçünün, aile üyeleri arasındaki anlaşmazlıklar için çözüm prosedürlerine sahip olmadığını ortaya koymaktadır. Söz konusu araştırmaya göre anlaşmazlıkta çözüm yöntemi olarak Türk şirketlerinde daha çok Aile Konseyi (% 67) ve Aile Anayasası (% 33) gibi gelenekçi eğilimlere uygun düşen kapalı yöntemler ağır basmaktadır.

Araştırmanın Türkiye’deki aile şirketlerine ilişkin öne çıkan bulguları ise şunlardır (13):

Aile şirketleri büyümeye devam ediyor – Türk aile şirketlerinin % 81'i geçen yıl içerisinde satışlarında büyüme yaşarken, bu oran küresel düzeyde % 65 olarak gerçekleşti.

Türkiye'deki aile şirketleri büyüme konusunda istekliler ve kendilerine güveniyorlar- Türk aile şirketlerinin % 12'si önümüzdeki beş yıl içerisinde hızlı ve kararlı bir biçimde büyümeyi planlıyor. Öte yandan Türkiye'deki aile şirketlerinin % 78'i istikrarlı büyüme beklerken bu oran küresel düzeyde % 69.

Piyasa şartları halen en temel zorluk – Türk yöneticiler en temel zorlukları değerlendirdiklerinde ilk üç dış unsur olarak piyasa şartları (% 37), hükümet politikaları (% 34) ve dış pazarlardaki zorluklar (% 28) sıralanıyor. Endişe uyandıran noktalardan biri olan dış pazarlardaki zorluklar 2010 yılının sonucu olan % 38 oranına göre ciddi bir düşüş gösteriyor. Bu da Türk aile şirketlerinin uluslararası piyasalara açılma konusundaki kendilerine güveninin önemli bir kanıtı olarak yorumlanmalı.

Yetenekli elemanı bulabilmek - Küresel düzeyde, beceri sahibi kişilerin işe alımı gün geçtikçe önem kazanan bir konu. Türkiye'de bu konu 2010 yılındaki % 44 oranından % 23'e gerilemiş olsa da Türk aile şirketleri için en büyük dâhili endişe kaynağı olmayı hala sürdürüyor.

Hükümetlerin aile şirketlerine verdiği önem - Küresel katılımcıların % 38’i hükümetin kendilerine gereken değeri vermediğini düşünürken Türk aile şirketleri bu konuya çok daha olumlu yaklaşıyor ve hükümetin kendilerine verdiği önem konusunda % 41 gibi bir oranla mutabıklar.

Aynı araştırma Türkiye'deki aile şirketlerinin, önümüzdeki 5 yıl için önemli gördükleri konuları ise şu şekilde ortaya koymaktadır:

Elemanları elde tutabilmek - Türk aile şirketlerinin % 81'i yetenekli personelin elde tutulması konusunda endişelere sahipken bu oran küresel düzeyde % 46.

Uluslararasılaşma: Türk aile şirketlerinin satışlarının % 33’ü yurtdışı pazarlara yapılırken, bunun önümüzdeki 5 yılda % 40’a yükselmesi beklenmektedir.

Dünya ekonomisine ilişkin sorunlar sürüyor - Türk katılımcıların % 69'u orta vadede dünya ekonomisi konusunda endişe taşıyor (küresel oran % 66).

Türk şirketleri yenilikçilik konusuna çok önem veriyor - Şirketlerin yönetimine ilişkin ortaya çıkan kilit konu ise yenilikçilik (% 77). Bu konu Türkiye'de küresel düzeyde olduğundan (% 62) daha öncelikli bir konu.

Son olarak da kurumsallaşma yolunda ilerleyen kişiler kurumlar ve kuruluşların mutlaka izlemesi gereken ufak bir film. Ülkemizde maalesef kurumsallaşmayı izleyeceğiniz filmdeki gibi anlayan ve bu yolda geçen firmalar hiçte azınlıkta değil.


Dağıtım Kanalları Alternatifleri


Üretimin çeşitli sebepler sonucunda giderek merkezileşen noktalarda ve büyük ölçeklerde yapılmaya başlanmasıyla beraber, üretimle tüketim arasında yer, zaman miktar ve çeşitle ilgili önemli uyumsuzluklar ortaya çıkmıştır. Mamuller üretildikleri merkezlerden çok uzaklarda da tüketilebilir olmuş, dünyanın herhangi bir noktasında bulunan bir tüketici eğer satın alma gücü de varsa, istediği  her malı elde edebilir hale gelmiştir.

Kalkınmak için sanayileşmek, sanayileşmek için de pazar alanlarını genişletmek gerekir. Pazar alanlarını genişletmek ise, iyi örgütlendirilmiş  bir dağıtım sistemi ile mümkün olmaktadır. Pek çok küçük işletme sırf uygun bir dağıtım sistemi kuramadıklarından büyüyememekte ve önlerindeki en büyük sorun bu dağıtım sorunu olmaktadır

Üretimle tüketim fonksiyonu arasındaki uyuşmazlıkların giderilebilmesi dağıtım fonksiyonu adı verilen bir grup faaliyetin yerine getirilmesiyle mümkün olabilmektedir. Dağıtım fonksiyonu, firma açısından, üretici ile tüketicinin bir bakıma karşı karşıya geldiği basamak olması bakımından da ayrı bir önem taşımaktadır. Firmanın bütün gayretleri müşterinin dolayısıyla nihai tüketicinin tatminine yönelik olduğuna göre, tüketici ile karşılaşılan bu basamak ve burada yer alan  organlar tüketici gözünde firmanın birer temsilcisi olarak görülebilmektedir.

Dağıtım sorunları birbiri ile ilişkili iki başlık altında ele alınmaktadır. Dağıtım kanallarının belirlenmesi ve kullanımı ile malların bu kanallar içindeki hareketini konu alan fiziksel dağıtım.

1.1 DAĞITIM KANALI TANIMI VE ÇEŞİTLERİ

 Dağıtım kanalları, birbirine dayanan organizasyon dizileri olup, ürünün veya servisin kullanılması veya tüketilmesi için yardımcı olurlar.

Dağıtım ( pazarlama ) kanalı, imalâtçı veya üreticiden ara kullanıcı veya tüketicilere kadar sıralanan bir dizi özel ve tüzel pazarlama kişi ve kuruluşlarıdır.

Dağıtım kanalları, herhangi bir ürün veya hizmetin, üreticiden tüketiciye doğru hareketinde, mülkiyeti üzerine alan veya mülkiyetin transferine yardımcı olan bir dizi kişi ve kuruluşlardır.
 
Başka bir tanıma göre “dağıtım kanalı”, ürün ve hizmetlerin pazarlanmasını sağlamak amacıyla, işletme içi birimler ile işletme dışı acenteler, toptancılar, perakendeciler vb. gibi aracılı veya aracısız kuruluşların oluşturduğu bir örgüt veya yapıdır.

Daha modern bir tanıma göre dağıtım kanalı, “fikir, ürün ve hizmetler gibi, değeri olan şeylerin doğuş, çıkarım veya tüketim noktalarına veya bu gibi üretim noktalarından son kullanım noktalarına kadar götürülmesiyle uğraşan, birbirine bağımlı bir dizi kurum ve kuruluşun oluşturduğu örgütsel bir sistemdir”

Dağıtım kanalları çeşitli şekillerde sınıflandırılır. Geleneksel olarak yaygın bir ayrımda, kanal üyeleri arasındaki ilişkilerin niteliği esas alınır ve söz konusu ilişkinin direkt (dolaysız; doğrudan) veya endirekt (dolaylı) olmasına göre dağıtım:

         1. Direkt dağıtım
         2. Endirekt dağıtım

Direkt Dağıtım: Üretici işletmenin kendi satış örgütüyle; mamulün  doğrudan doğruya tüketiciye (nihai veya endüstriyel) satışını yapması halidir. Diğer bir deyişle,   alım satım işlemi bir ucunda üreticinin diğer ucunda tüketicinin bulunduğu dağıtım kanalıyla yapılır. Direkt dağıtımda üretici direkt olarak tüketiciye hitap etmekte ve gerekli pazarlama fonksiyonlarını da kendisi yerine getirmektedir. Ancak direkt dağıtımın gerçekleşmesi için şu koşulların tümünün veya bir kısmının bulunması gerekir.

bullet Üretim ve tüketim bölgeleri arasındaki uzaklığın az olması
bullet Üretim ve tüketim temposunun aynı veya benzer olması
bullet Tüketici sayısının az veya tüketicilerin belirli merkezlerde toplanmış olması
bullet Mamullerin yeterince standartlaşmış olması

Direkt dağıtımın örgütsel açıdan, merkezi ve merkezi olmayan türleri vardır. Merkezi direkt dağıtımda; tüketiciye mal teslimi fabrika depoları veya az sayıdaki bölge depolarından yapılabilir. Fonksiyonlar bir noktada toplandığı için rasyonellik açısından bu türün yararları vardır. Merkezi olmayan direkt dağıtımda, yönetim koordinasyon ve kontrol güçlüğü ile karşılaşılır. Daha çok kolayda mallarda ve beğenmeli mallarda uygulanan bu dağıtım türünde, hukuki yönetsel ve iktisadi bakımlardan bağımlı organlardan yararlanılır. Direkt dağıtımın birtakım avantajları şöyle sıralanabilir.

1.      Pazarlama karması unsurlarında gerekli değişiklikleri ve düzeltmeleri yapar.
2.      Üretici genel olarak, geniş bir hareket serbestisine sahip olur.
3.      Satış faaliyetleri etkin bir biçimde kontrol edilebilir.
4.      Olağanüstü bir satış çabası veya teknik hizmet gerektiğinde, üretici bunları üretici, tüketici ile yakın ilişki kurabilmesi ile pazardaki değişmeleri daha iyi izleyebilme olanağına sahip olur; talep değişmelerine göre üretimde ve kendi satış örgütü ile sağlayıp sağlayamayacağını bilebilir.

Endirekt dağıtım: Üretici ile tüketici arasındaki alım satım ilişkisinin hukuki ve iktisadi bağımsızlığı olan ticari kuruluşlarca sağlanması halidir. Bağımsız ticari kuruluşlar, dağıtım kanallarının çeşitli düzeylerinde yer alan toptancı, yarı toptancı, komisyoncu, perakendeci, vb.dir.


1.2 DAĞITIM KANALLARI ALTERNATİFLERİ

Bir malın dağıtımı, değişik yollarla gerçekleşir. Bazı işletmeler doğrudan dağıtım yollarını kullanırken, bazı işletmeler değişik türde ve sayıda aracılara yer verirler. Hem tüketim malları, hem de endüstriyel mallar için geçerli bir dağıtım kanalı örneği vermek güçtür.

1.2.1  Tüketim Mallarında Dağıtım Kanalları

Aşağıdaki şemadan da anlaşılacağı üzere  Tüketim mallarında en çok kullanılan 5 kanal şöyle ifade edilebilir.

1.      Üretici - Tüketici: Bu ilk alternatif, dağıtımda en kısa ve en basit kanalı oluşturmakta ve mal, aracı kullanılmadan direkt olarak tüketiciye ulaştırılmaktadır. Tarımsal mallarda ve bazı tüketim mallarının imalat yerinde direkt satışında veya kişisel satış ve postayla satış usullerinde görülür. Aracı sayısı bakımından sıfır aşamalı  kanaldır ve direkt dağıtım söz konusudur.

2.      Üretici – Perakendeci – Tüketici: Tek satış aracısının bulunduğu bu kanal şeklinde, perakendeci üreticiyle tüketici arasında yer alır. Böyle bir aşamalı dağıtım kanalı tarımsal mallarda ve ev eşyalarında yaygındır.

3.      Üretici – Toptancı – Perakendeci – Tüketici: Bu kanal, tüketim mallarında geleneksel dağıtım kanalıdır. Küçük imalatçılarla küçük perakendeciler için en uygun ve en ekonomik olma niteliğine de sahiptir.

4.      Üretici – Acente – Perakendeci – Tüketici: Bazı işletmeler, toptancı yerine acente veya komisyoncu vasıtasıyla perakendecilere, özellikle büyük perakendecilere, ulaşmayı tercih ederler.

5.      Üretici – Acente – Toptancı – Perakendeci – Tüketici: Bazı işletmeler küçük perakendecilere ulaşmak içinde 4.alternatiften farklı olarak, acenteler vasıtasıyla toptancılara: toptancılar vasıtasıyla da perakende pazarına ulaşırlar.

1.3 DAĞITIM KANALLARININ SINIFLANDIRILMASI

1.3.1 İlişkinin Türüne Göre Dağıtım Kanalları

Kanal üyeleri arasındaki ilişkinin doğrudan ya da dolaylı oluşuna göre dağıtım kanalları sınıflandırılabilir. Doğrudan dağıtım, kanal üyelerinin, dağıtımını üstlendiği mal ya da hizmetlerin dağıtım işlevinin tamamını yerine getirmesi demektir. Bu dağıtımın gerçekleştirilebilmesi için, bazı koşulların bulunması gerekir. Bunla

1.      Üretimle tüketim noktaları arasındaki mesafenin kısa olması,
2.      Üretimle tüketim hızının aynı olması,
3.      Tüketici ya da müşteri sayılarının az ya da belirli merkezlerde toplanmış olması,
4.      Bir defada yapılan satın alma hacminin ya da birim fiyatın yüksek olması,
5.      Malın  yeterince standartlaştırılmış olması,

Doğrudan dağıtım merkezi ve merkezi olmayan olmak üzere iki biçimde yürütülür. Merkezi dağıtım, talep noktalarının merkezi bir depodan ikmal edilmesini ifade eder. Merkezi dağıtım; daha etkin bir koordinasyon, yinelenen faaliyetlerin azaltılması ve mallar üzerindeki denetimin daha etkin biçimde sağlanmasına imkan vermesi gibi üstünlüklere sahiptir. Merkezi olmayan dağıtımda ise, talep noktaları çok sayıda ve tek bir yönetim altında olmayan depolardan beslenir. Bu tür dağıtımda maliyet yüksektir.

Dolaylı dağıtım, bir malın üreticiden tüketiciye aktarılmasında, araya hukuksal ve ekonomik bakımdan bağımsız olan ticari işletmelerin girmesi demektir. Bu aracılar; acenteler, toptancılar, perakendeciler ve bunlara benzer işletmelerdir.

1.3.2 Yönetim Stratejilerine Göre Dağıtım Kanalları

Dağıtım kanalları, yönetim bakımından bireysel ve dikey dağıtım kanalları olmak üzere ikiye ayrılır.

Geleneksel dağıtım kanalları, bağımsız ve özerk işletmelerden oluşur. Bu özerk ve bağımsız işletmeler birbirlerine nispeten zayıf bağlarla bağlı, birbirlerini yatay ve dikey olarak etkilemeyen ve birbirlerinden bağımsız hareket edebilen işletmelerdir.

Dikey dağıtım kanalları sisteminde, kanal üyelerinin çabaları, faaliyet yöntemleri ve hatta davranışları kanal içindeki liderin denetimi ve gözetimi altındadır. Dikey dağıtım kanalları sistemi, iyi kurulup işletildiği takdirde, geleneksel dağıtım sistemine göre daha etkin bir rekabet üstünlüğü sağlayabilir. Dağıtım kanalları arasındaki rekabet, bazı kanal üyelerini bir araya getirerek kendi aralarında bir kanal liderinin liderliğinde örgütlenmelerine neden olur. Böyle bir örgütlenmeden amaç, rekabetin neden olduğu olumsuzlukları ortadan kaldırmak ya da azaltmaktır.

1.3.3 Bütünleşmenin Yönüne Göre Dağıtım Kanalları

Dağıtım kanalında yer alan aracılar, bir yandan dağıtım kârlarından daha fazla pay alabilmek, öte yandan başka dağıtım kanalları karşısında rekabet üstünlüğü elde etmek ya da rekabeti karşılamak için kanal içinde bütünleşmeye yönelirler.

Dikey bütünleşmede bir kanal üyesi geriye doğru arz kaynaklarını, ileriye doğru talep noktalarını ele geçirmeye, böylece hem üretim, hem de dağıtım kârlarından daha fazla yararlanmaya yönelir. Bütünleşme, kanalın her düzeyinde başlayabilir.

Yatay bütünleşme ise kanalın aynı düzeyinde pazara yayılmayı ifade eder. Bir perakendeci işletme değişik yerlerde perakendeci işletmenin şubelerini açarak zincir mağazalar oluşturabilir. Pek çok süpermarket zinciri, müşterilerinin, banka işlerini süpermarketlerde yapmaları için mahalli bankalarla antlaşma yapıyor.

           
1.4. ULUSLARARSI PAZARLAMADA DAĞITIM KANALLARI

     1.4.1. Uluslararası  Pazarlamada Dağıtım Kanalının Önemi Ve Kullanma Gerekliliği

Uluslararası pazarlamada dağıtım kanallarının önemini aşağıdaki gibi açıklayabiliriz

Pazarlama kanallarına yönelik kararlar, nihai kullanıcı veya diğer müşterilerin ödeyeceği fiyatı etkiler. Örneğin, uluslararası pazarlarda ihracatçı tüccar veya toptancı olarak bağımsız aracıların kullanılmasıyla bunlara ödenen para nihai alıcının ödediği fiyatın önemli bir kısmını oluşturur. Eğer aracılar bertaraf edilirse, fiyat düşürülebilir.

2.      Kanallara yönelik politikalar üretim kararlarıyla bağlantılıdır. Örneğin, üretimdeki dalgalanmalar uygun kanal seçimiyle önlenebilir. Daha büyük üretim kararlılığı ile bütün kanal üyelerinin yüz yüze geldiği stok kontrol problemlerinin saf dışı edilmesi mümkündür.

Kanal seçiminde diğer önemli bir unsurda kanal geliştirme sürecinin yavaş ve pahalı olabileceğidir.
Uluslararası pazarlama kanallarının belirlenmesinde, ekonomik faaliyetlerde görülen dalgalanmalar da özel bir öneme sahiptir. Çünkü, tipik bir imalatçı birçok ülkede faaliyet gösterebilir. Ekonomi ise şehirden şehire veya ülkeden ülkeye farklılık gösterir.

Kanal seçimi pazarlama karmasının önemli bir parçasıdır. Kanal kararları, pazarlama kararlarında yapılan diğer faaliyetlerde bir imalatçı için mevcut alternatifleri sınırlar,  imalatçı kanal seçimine harcadığı zamanla vermesi gereken diğer kararların çoğunu verir.

Diğer yandan, mamullerin tüketiciye ulaştırılmasında dağıtım kanalı kullanma gerekliliği ; maliyetler, rasyonellik, uzmanlık ve tasarruf açısından söz konusudur.


1.4.2 .Uluslararası Pazarlamada Dağıtım Kanalı Seçiminde Kullanılan İlkeler

Dağıtım kanallarıyla ilgili bazı genel ilkeler vardır ki, bunlar kanal seçiminde ve yönetiminde önemli yararlar sağlar. Bu ilkeleri aşağıdaki gibi sıralayabiliriz

1.      Pazarlama amaçlarının belirlenmesi: Bu madde herhangi bir planlamanın ilk maddesini oluşturur, ilk adımdır. Bu olmadan planlama yapmak imkansızdır.

2.      Dağıtımın her düzeyinde – müşteriden, perakendeciye, toptancıya veya türlerine ülkeden ülkeye, durum değişikliğinin değerlendirilmesi.

3.      Her bir ülkede, dağıtım kanallarına yönelik stratejilerin belirlenmesi ve pazarlama karmasında rolünün ortaya konması.

4.      Her bir ülke dağıtım politikasının bazı şartları dikkate alarak belirlenmesi.
a.       Kullanılacak dağıtım düzeyi
b.      Kullanılacak ihracat tipi
c.       İhracatın çeşitleri
5.      Dağıtım zincirinde bütün organizasyonların performans standartlarının  belirlenmesi.
6.      Dağıtım kanalarının performans ölçümünün anlamının belirlenmesi.
7.      Beklenen performans ile gerçek performansın karşılaştırılması.

1.5. DAĞITIM KANALLARININ BAŞLICA FONKSİYONLARI

Dağıtım fonksiyonunu yerine getiren dağıtım kanalının başlıca görevleri en temel olarak üç gruba ayrılır:

Toplama
Dönüştürme
Dağıtma

Toplama fonksiyonu bir dağıtım kanalının, ilgili müşteri kesiminin ihtiyaçlarına seslenen mal ve hizmetlerin belirlenmesini, ilgili kaynaklardan bunların temin edilmesini ifade eder. Bu sırada dağıtım kanalının taşıma, depolama ve bilgi-haber işleme gibi fiziki dağıtım faaliyetlerinde bulunması da gerekebilir.

Dönüştürme fonksiyonu ise, dağıtım kanalının tedariklediği mallar  üzerinde yer, zaman, miktar, çeşit ve mülkiyet faydaların kazandırılmasına hizmet eden faaliyetleri ifade etmektedir. Nitekim bu faaliyetler sayesinde, dağıtım kanalını teşkil eden organlar ekonomik bir birim olarak üreticiler ve nihai tüketiciler arasında yer alabilme imkanını bulabilirler. Dönüştürme fonksiyonu aynı zamanda, dağıtım kanalı organlarının  tıpkı bir üretim işletmesi gibi  ele alınmalarına da imkan dahiline sokmaktadır.

Dağıtımın dönüştürme fonksiyonu mal ve hizmetlere ihtiyaç duyulduğu an ile bu ihtiyacın karşılanma anı arasında farklar görüldüğü hallerde daha iyi anlaşılabilir. Dağıtımın miktar ve çeşitler bakımından mallara kazandırdığı diğer faydalar, hep dönüşüm fonksiyonu sayesinde  gerçekleştirilmektedir.

Dağıtım kanallarının yerine getirdiği görevlere biraz daha yakından bakarsak şu fonksiyonlarla karşılaşırız.

1- Alış – Veriş İlişkilerinde rasyonelliği sağlar: Alıcıların ihtiyaç duydukları çeşitli malları temin edebilmek için bu malları üreten veya elinde bulunduranlarla temasa geçmeleri kaçınılmazdır. Bir alış-verişin gerçekleşmesi için tarafların şu veya bu tarzda ilişkiye girmeleri gerekir. Üç ayrı mala ihtiyaç duyan birinin bu üç mal için  üç ayrı kaynakla ilişkiye girmesi, eğer ortada üç tanede alıcı varsa, en az dokuz ayrı ilişkinin kurulma şartı vardır. Halbuki, bünyesinde üç çeşit mal bulunduran bir dağıtım kanalı organı, alıcı ve satıcı arasında yer alacak olursa, gerekli ilişki sayısı altıya inecektir.

2-Satış Fonksiyonu:  Dağıtım kanalı organlarının tedarikledikleri çeşitli malları kendileri için esas aldıkları müşteri kesimine satmak, onlar tarafından kullanılmalarını sağlamak için gayret  gösterdikleri görülür. Her işletme gibi dağıtım kanalı  organları da kar etmek için satış yapmak zorundadırlar. Yeni müşteriler arayıp bulmak, onların satın alması için gereken pazarlama faaliyetlerinde bulunmak, malın mülkiyetini kendinden sonraki kademede yer alan kanal organına aktarmaktır.

3 – Risk Taşıma Fonksiyonu: Alım satış işinde başta Pazar şartlarından doğan çeşitli risklerle karşılaşılır. Malın elde kalması, salmaması, geç satılması, modasının geçmesi, değerinin azalması, bozulması gibi riskler dağıtım kanalının varlığı sayesinde başkalarına aktarılabilir. Mesela, bir üretici, malını dağıtım kanalının bir organına satar ve muhtemel risklerden kurtulur.

4 –Finanslama Fonksiyonu: Bu fonksiyon, dağıtım kanalı boyunca ödeme ilişkilerinin düzenlenmesiyle ilgilidir. Kanal boyunca yukarıdan aşağıya veya aşağıdan yukarıya işletilebilir. Böylece alıcı ve satıcıların ödenme  güçlerinde bir dengeye ulaşılması, ödeme zamanlarının ona göre düzenlenmesi mümkün olur. Alıcılar ve satıcılardan mallardan bekledikleri faydaların arttırılmasında finanslama fonksiyonunun  bir fonksiyonudur.

5 – Bilgi Aktarma Fonksiyonu: Finanslama fonksiyonuna benzer olarak nihai alıcılarla ilk satıcılar veya üreticiler arasında çok değişik türden bilgilerin aşağıya veya yukarıya doğru akışında dağıtım kanalı kurumlarının önemli bir yeri vardır. Belli konularda uzmanlaşmış birer ekonomik varlık olan dağıtım kanalı organları, faaliyet alanları  kapsamında çok değerli bilgilerin hem üretildiği, hem de aktarıldığı birer haberleşme noktasıdırlar. Bu sayede, üreticiler pazarda olup bitenleri ehil ellerden takip ederlerken, nihai tüketicilerde mallarını satın aldıkları veya almayı tasarladıkları üreticiler hakkında ve onlardan kaynaklanan, çeşitli bilgileri edinme imkanı bulabilirler.

6 – Fiziki Dağıtım Fonksiyonu: Dağıtım kanalının kendisinden beklenen görevlerini yerine getirebilmesi için malların fiziki olarak üretim noktalarından tüketim noktalarına kadar akışını da gerçekleştirmesi, en azından bu tür faaliyetlerle de ilgili olması gerekecektir. Taşıma, depolama, stoklama, sipariş işleme, bilgi ve mesaj aktarma, yükleme-boşaltma gibi temel faaliyetlerle fiziki dağıtım gerçekleştirilmektedir.

Beyaz Eşya İhracatı


Üretilen beyaz eşyanın 4'te 3'ü ihraç ediliyor.


Türk beyaz eşya sektörü, geçen yıl ürettiği 22,6 milyon ürünün dörtte üçünü yurt dışına sattı.

Türkiye'nin en büyük ticaret ortağı Avrupa'nın resesyondan çıkması, beyaz eşya sektörünün geçen yılki üretim ve ihracat performansına olumlu yansıdı. İç pazar satışlarında ise kredi kartıyla alışverişe getirilen 9 ay taksit sınırlaması nedeniyle gerileme görüldü. İthal edilen beyaz eşya miktarında da ciddi düşüş yaşandı.

Türkiye Beyaz Eşya Sanayicileri Derneği (TÜRKBESD) verilerine göre, buzdolabı, derin dondurucu, çamaşır makinesi, kurutucu, bulaşık makinesi ve fırından oluşan 6 ürün grubunda 2013'te 21 milyon 940 bin 26 olan beyaz eşya üretimi, geçen yıl yüzde 3 artarak 22 milyon 595 bin 875'e ulaştı.

Avrupa ekonomilerinin ekonomik durgunluktan çıkması, ihracatının büyük bölümünü bu bölgeye gerçekleştiren beyaz eşya sektörün yüzünü güldürdü. Sektörün geçen yılki ihracatı, önceki seneye göre yüzde 5,2 artarak 16 milyon 903 bin 600'e çıktı. Böylece, sektör ürettiği her 4 üründen 3'ünü yurt dışına satarak önemli başarıya imza attı. İthalat ise yüzde 26,9 azalarak 820 bin 557'e geriledi.

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) tarafından kredi kartıyla alışverişe getirilen 9 ay taksit sınırlaması, satışlarını genellikle bu yolla yapan beyaz eşyacıların işlerini kötü etkiledi. 2014'teki bayi satışlarında önceki yıla göre yüzde 1,8'lik düşüş yaşandı.

Ürün grupları bazında bakıldığında da en fazla üretim 6 milyon 658 bin 866 adetle buzdolabında gerçekleşti, bunu 6 milyon 307 bin 848 adetle çamaşır makinesi, 4 milyon 247 bin 37 adetle fırın, 3 milyon 483 bin 152 adetle bulaşık makinesi, 963 bin 64 adetle derin dondurucu ve 935 bin 908 adetle kurutucu takip etti. 

İhracatta ilk sırayı 4 milyon 766 bin 886 adetle çamaşır makinesi alırken, iç pazarın lideri ise 1 milyon 907 bin 562 adetle buzdolabı oldu.
2014 yılına ilişkin beyaz eşya üretim, iç satış, ihracat ve ithalat adedi ile önceki yıla göre değişim oranları şöyle:

Küresel E-ticaret Cirosu

Küresel e-ticaret cirosu 2 trilyon dolara ulaştı.


Dünya genelinde e-ticaret cirosu geçen yıl yüzde 24 büyüyerek, 1 trilyon 943 milyar dolar oldu. Türkiye'nin 2014 yılındaki e-ticaret cirosu ise 11,2 milyar dolar olarak gerçekleşti.


Avrupa'da faaliyet gösteren e-ticaret şirketlerinin ve derneklerinin üye olduğu "Elektronik Ticaret Avrupa"nın Küresel 2015 Raporu'na göre, şirketlerin tüketicilere yönelik e-ticaret cirosu geçen yıl yüzde 24 oranında artış gösterdi.

Buna göre 2014 yılında küresel ticaret cirosu 1 trilyon 563,8 milyar dolardan 1 trilyon 943 milyar dolara yükseldi.

Toplam 1,9 trilyon dolarlık cironun 770 milyar dolarlık kısmı Asya Pasifik Bölgesi kaynaklı gerçekleşti. Söz konusu ticaretin cirosu, Avrupa'da 567 milyar dolar, Kuzey Amerika'da 523 milyar dolar, Latin Amerika'da 37,4 milyar dolar, Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölgelerinde ise 21 milyar doları buldu.

- Dünya e-ticaretinin dörtte biri Çin kaynaklı

Geçen yıl Asya Pasifik bölgesindeki e-ticaret bir önceki yıla kıyasla yüzde 44,3 artış gösterirken, Ortadoğu ve Afrika bölgesinde yüzde 21,5 büyüdü. Avrupa ve Latin Amerika bölgesinde nüfusun yüzde 75'i internet kullanırken, Asya Pasifik Bölgesi'nde bu oranın yüzde 39 olması dikkati çekti.

Raporda, Asya Pasifik bölgesinde kişi başına düşen gelirin ve perakende altyapısının artırılmasıyla e-ticaret gelirlerinin yakın gelecekte çok güçlü şekilde yükseleceği belirtildi.

Söz konusu bölgede e-ticaretin bu kadar yüksek gerçekleşmesinde dünyanın en kalabalık nüfusuna sahip Çin etkili oldu. Buna göre geçen yıl Çin'in e-ticaret cirosu yüzde 63,8 artışla 538,1 milyar dolara yükseldi. Ciroda ikinci sırada 483 milyar dolarla ABD yer alırken, bunu 169 milyar dolarla İngiltere, 136 milyar dolarla Japonya, 95 milyar dolarla da Almanya izledi.

-Türkiye bölgesinde üçüncü sırada

Raporda Güney Avrupa listesinde yer alan Türkiye ise İspanya (16,9 milyar avro) ve İtalya'dan (13,3 milyar avro) sonra 9,8 milyar avro (11,2 milyar dolar) ile üçüncü sırada yer aldı.

E-Ticaret üzerinden kişi başına yapılan harcama İngiltere'de ortalama 4 bin 82 doları bulurken, ABD'de 2 bin 888 dolar, Fransa'da 2 bin 126 doları, Çin'de ise bin 703 dolara ulaştı.

Tüketiciler tarafından son dönemde e-ticaret, "daha kolay inceleme ve karşılaştırma yapabilme, daha rekabetçi fiyat seçenekleri" gibi nedenlerle tercih ediliyor. E-Ticaretin önündeki engeller ise altyapı eksikliği, güven sorunu, yüksek gümrük vergileri, kanun farklılıkları ve dil sorunu olarak sıralanıyor.

Bu yıl küresel e-ticaret büyüme hızının, küresel ekonomik dalgalanmalara bağlı olarak bir miktar düşüşle yüzde 16 seviyesinde büyüyeceği ve 2 trilyon 251 milyar dolara ulaşacağı tahmin ediliyor.

Türkiye’de Ev Dışı Tüketim Sektörü


Türkiye’de Ev Dışı Tüketim Sektörü 50 Milyar TL 01 Haziran 2015


Türkiye’de ev dışı tüketim sektörü 50 milyar TL büyüklüğe ulaştı. Ev dışı tüketim harcamalarının neredeyse yarısı restoran ve fast food mekanlarında yapılıyor... 

Ev Dışı Tüketim Tedarikçileri Derneği (ETÜDER) ile IPSOS araştırma şirketi kısa bir süre önce ev dışı tüketimini ölçen bir çalışma yaptı. ‘Foodservice Monitor’ araştırması, Türkiye’nin 7 büyük ilinin 81 ilçesinde, 2 bin 751 sokağında gerçekleştirildi ve araştırma ile otel, hastane, okul, pastane, restoran gibi mekanlarda yiyecek-içecek tüketiminin büyüklüğü gözler önüne serildi. Araştırmanın sonuçlarına göre, Amerika’nın 37’de biri, Avrupa’nın ise 29’da biri olan Türkiye’de ev dışı tüketim pazarı 50 milyar TL büyüklüğe ulaştı. 

Ev dışı toplam tüketim harcamasının yüzde 41’i İstanbul’da, yüzde 19’u Antalya’da, yüzde 13’ü İzmir’de ve yüzde 11’i Ankara’da yapılıyor. Araştırmanın yapıldığı Ankara, Bursa, İstanbul, İzmir, Muğla, Antalya, Adana’nın, ev dışı tüketim pazarının 30-35 milyar TL’sini kapsadığı belirlendi. 

İstanbul Toplam Pazarın YarısıEv dışı tüketim harcamalarının neredeyse yarısı restoranlar ve fast food mekanlarında yapılıyor. İstanbul gıda ve alkolsüz içeceklerde ev dışı tüketim pazarının yaklaşık yarısını oluştururken, alkollü içeceklerde yaklaşık üçte birini kapsıyor. Gıda Ürünleri ev dışı tüketim harcamalarını yarısını oluştururken, taze ve donuk etler cirosal büyüklükte en fazla katkıda bulunan kategori oluyor. Araştırmanın yapıldığı 7 ilde alkol tüketiminin yüzde 80’ini bira, rakı ve viski oluşturuyor. Alkolsüz içecekler ev dışı tüketim harcamalarının yaklaşık beşte birini oluştururken, bu büyüklüğe en fazla katkıda bulunan kategori gazlı meşrubatlar. 

Araştırmada, 2014 yılında da önceki yıllara benzer şekilde ev dışı tüketim alanlarında çalışan müşteri temsilcilerinin yüzde 65’inin kadın olduğu görülüyor. Yaklaşık yüzde 80’ini yeme-içme mekanlarının oluşturduğu çalışmada, fast food’ların sayıca en hızlı artan ev dışı tüketim mekanları olduğu tespit edildi. 

7 İlde 4.000 Çiğ Köfteci VarAraştırmaYA göre, bir çay bahçesinde günde ortalama 302 bardak çay içiliyor. Hafta içi yeme-içme mekanlarına günlük 140-150 kişi uğruyor, haftasonu bu rakam yüzde 25 artıyor. Araştırmanın gerçekleştiği 7 il arasında Adana ev dışı mekanlarda içilen su fiyatları açısından en ucuz, Muğla en pahalı il... Son yıllarda hızla artış gösteren çiğ köfteci sayısı da 7 ilde 4 bine ulaştı.


22 Eylül 2015 Salı

Beyaz Esya Sektörünün Analizi - II

SEKTÖRÜN GENEL DURUMU

Bazı kaynaklarda elektrikli ev aletleri, bazılarında ise dayanıklı tüketim malları kapsamına giren Beyaz Eşya Sektörü farklı teknolojileri nedeniyle çok geniş bir ürün yelpazesine sahiptir. Bu ürünlerin başlıcaları; buzdolabı, çamaşır, bulaşık makinası, fırın, ocak, süpürge gibi temel ürünler ve tost makinası, robot, meyve presi, blender, mixer gibi küçük ev aletleri ayrıca, derin dondurucu, klima, şofben, termosifon, su arıtma cihazı gibi ürünlerdir.Bu raporda daha çok temel beyaz eşya ürünleri olarak gösterilen buzdolabı, çamaşır, bulaşık makinası, fırın, ocak ele alınmıştır. Tablo-1’de bu ürünlerin Gümrük Tarife İstatistik Pozisyonları (G.T.İ.P) yer almaktadır.














Sektörün Dünya Ekonomisi ve AB Ülkelerindeki Durumu

Beyaz eşyada kullanılan teknolojinin belli bir olgunluğa gelmesi, gelişmekte olan ülkelerin bu teknolojiyi lisans yoluyla edinmesi aynı zamanda gelişmekte olan ülkelerde beyaz eşya talebinin artması ile birlikte üretim gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan ülkelere doğru kaymaya başlamıştır.

Örneğin Batı Avrupa sektörde lider konumundayken, son dönemlerde bu liderliğini Güney Avrupa ülkelerine kaptırmış durumdadır. Amerika kıtasında da üretim ABD’den Latin Amerika ülkelerine doğru kaymaya başlamıştır. Teknolojinin gelişmesiyle ülkeler arasındaki teknolojik fark giderek azalmaktadır.

Gün geçtikçe gelişmekte olan ülkelerin üreticileri de beyaz eşyayı gelişmiş ülkelerin üreticilerinin ürettiği kalitede ve daha ucuza üretebilir duruma gelmişlerdir.

Bundan dolayı gelişmiş ülkelerin üreticileri kendilerini koruyabilme refleksi ile Ar-Ge çalışmalarına büyük önem vererek, teknolojik yenilikleri bir an önce ürünlerine yansıtmaya çalışarak farklılık yaratmak istemektedirler.

Bunu gerçekleştirebilmek için de şirket birleşmeleri yoğun olarak yaşanmaktadır. Bunun sonucunda dünyada gittikçe daha az sayıda şirket, toplamda daha çok beyaz eşya üretmektedir. Dünyada beyaz eşya üreticisi şirketler genel olarak üçe ayrılmaktadır. Bunlardan birincisi uluslararası şirketlerdir. Bu şirketler tüm dünyada üretim yaparak satmaktadırlar.

İkinci gruptaki şirketler ise “bölgesel” olarak konumlanmaktadırlar. Bunlar kendi ülkelerinin yanında yakın bölgede olan diğer ülkelerde de ürünlerini pazarlanmakta ve üretim yapmaktadırlar. Üçüncü grubu ise yerel şirketler oluşturmaktadır. Bunlar tek bir ülkede üretim yapmakta ve ağırlıklı olarak kendi ülkelerinin pazarına hitap etmektedirler.

ABD ve İngiltere’de beyaz eşya sektörü rekabette büyük bir değişim yaşamamakla birlikte, Almanya’nın rekabet gücü yüksek düzeyden orta düzeye inmiştir. ABD ve Almanya gibi ülkelerdeki beyaz eşya sanayicilerinin uluslararası yatırımlar yapmaları, ülkelerin rekabet güçlerinin, mevcut durumundan nispeten daha düşük ölçülmesine neden olmaktadır.

Özellikle son dönemlerde Güney Kore ve Çin’in ihracatı önemli oranlarda artmakta, İtalya’nın yüksek seviyedeki rekabet gücü ise artarak devam etmektedir. Japonya’nın rekabet gücü ise son dönemlerde düşme yönündedir.2011 yılında, dünya beyaz eşya pazarının, altı ana ürün grubunda, 146 milyar dolar seviyesine ulaştığı tahmin edilmektedir.

Dünya beyaz eşya pazarındaki büyüme esas itibariyle; Çin, Latin Amerika, Hindistan gibi pazarlardan kaynaklanmaktadır.


Sektörün Türkiye’deki Genel Durumu

Dış ticaretteki serbestleşme, iç pazarda ithal ürünlerin serbestçe yer almasını sağladığı gibi, Türk ürünlerinin de yabancı pazarlara tarife ve kota gibi engellerle karşılaşmadan girebilmesinin yolunu açmıştır. Üretimde kullanılan ileri teknoloji, Ar-Ge faaliyetlerine verilen önem, ISO serisi vb. kalite standartlarının öneminin kavranması, tüketici tercihlerinin ön planda tutulması, gelişmiş pazarlama teknikleri ve iyi işleyen servis yapısı ihracattaki büyük başarının temelini oluşturmaktadır.
















Sektördeki Üretim Eğilimleri ve Üretilen Başlıca Ürünler

Beyaz Eşya Sektöründe Türkiye, son yıllarda yaptığı atılımlarla en büyük üreticisi konumuna yükselmiştir. Beyaz Eşya sektöründe yerli malzeme kullanım oranı % 60-70 seviyelerindedir.

Sektörün bu kadar hızlı büyümesinin altında yatan en önemli faktör, gelişmiş ve uluslararası standartlarda üretim yapan yan sanayi firmalarının, ana üreticilere sağladığı destek ve kaliteli üretim olmuştur.

Beyaz Eşya Sektörü çok geniş bir ürün yelpazesine sahiptir. Bu ürünlerin başlıcaları; buzdolabı, çamaşır, bulaşık makinası, fırın, ocak, süpürge gibi temel ürünler ve tost makinası, robot, meyve presi, blender, mixer gibi küçük ev aletleri ayrıca, derin dondurucu, klima, şofben, termosifon, su arıtma cihazı gibi ürünlerdir.

Sektörün Bölgesel Yapısı ve Kümelenmeler

Sektörde bugüne kadar çeşitli firmalar faaliyet göstermiş, bunların bir kısmı zaman içinde birleşme ve devralmalar yoluyla el değiştirmiştir.
Bugün beyaz eşyada yerli sermayeli olarak Arçelik A.Ş. (Arçelik, Beko, Altus ve Aygaz) ve Vestel A.Ş. yabancı sermayeli olarak da Alman BSH (Bosch-Siemens-Profilo), İtalyan Indesit, Ariston ve Candy şirketleri yerleşik tesisleriyle üretim yapmaktadır.

Bu şirketler beyaz eşyada ana ürünlerde iç piyasa talebinin yaklaşık % 90’ını karşılamaktadır. Yerleşik markaların yanında, ithalat ve son yıllarda patlama gösteren yabancı teknomarketlerin de vasıtasıyla hemen hemen tüm yabancı markalar Türk pazarına girmiştir.

Sektörün imalatı daha çok Marmara, Ege ve Orta Anadolu’da yoğunlaşmıştır. Başlıca fabrikalar İstanbul, Tekirdağ, Manisa, Eskişehir, Bolu, Bursa, İzmir, Ankara, Kocaeli, Yalova, Kayseri, Konya ve Bilecik’te yer almaktadır.

Sektörde, yerli sermayeli olarak Arçelik (İstanbul, Ankara, Eskişehir, Tekirdağ, Bolu, Romanya, Rusya ve Çin) ve Vestel (Manisa), yabancı sermayeli olarak da Alman BSH (Bosch-Siemens)-Manisa-Bursa, İtalyan Indesit ve Candy şirketleri, TV’de ise yerli sermaye olarak Vestel ve Grundig (Beko) Elektronik şirketleri yerleşik tesisleriyle üretim yapmaktadır.

Sektörün İşyeri Sayısı ve İstihdamı

Beyaz Eşya Sektörü, iç pazarın % 90–95’ini meydana getiren 6 büyük beyaz eşya üreticisinin yanı sıra, 50’nin üzerinde orta ölçekli imalatçı ile yaklaşık 500 aksam ve parça imalatçısından oluşmaktadır. Ayrıca yaklaşık 12.000 bayi ve 1.500 yetkili servis bulunmaktadır.

Sektörde üretim şirketleri 20.000 ve yan sanayi ve diğer tedarikçileri ile birlikte 120.000 çalışanın 105.000’i mavi yakalı, 15.000’i beyaz yakalı personeldir. Eğitim durumlarına baktığımızda 35.000 personelin lise öncesi eğitimden geçtiği, 70.000 personelin lise ve meslek lisesi mezunu olduğu, 14.000 personelin üniversite ve lisans eğitimi aldığı, birçok çalışanın lisansüstü eğitimli ve doktoralı olduğu görülmektedir.

Sektörün Ar-Ge Faaliyetleri

Montaj sanayi olarak başlanan Türkiye beyaz eşya sektörü, bugün yaklaşık 1000 kişi ile Ar-Ge çalışmalarını sürdürmekte ve ülkenin en fazla inovasyon yaratan sektörü konumunda bulunmaktadır. Beyaz eşya sektörü 2012 yılında da en fazla patent başvurusunda bulunan sektörler arasındadır.

Sektörün Dış Ticareti

Sektör üretiminin yaklaşık % 70’ini, özellikle Avrupa ülkeleri, komşu ülkeler ve Afrika gibi pazarlara ihraç etmektedir. TÜİK verilerine göre sektörün 2012 yılı ihracatı yaklaşık 4,2 milyar ABD doları olarak gerçekleşmiştir. Türkiye Beyaz Eşya Sanayicileri Derneği (TÜRKBESD) verilerine göre beyaz eşya sektörünün 6 ana ürün 2012 yılı adet bazlı ihracat miktarı ise yaklaşık 16 milyon adet olarak gerçekleşmiştir.










































Türkiye’nin beyaz eşya ithalatı ihracatımıza göre düşük seviyededir. TÜİK verilerine göre 2012 yılı ev aletleri ithalat miktarı 1,123 milyar ABD doları olarak gerçekleşmiştir. İthalatın büyük bir kısmı Çin’den yapılmaktadır. İtalya, Almanya, Fransa, İspanya ve Güney Kore ithalat yapılan diğer önemli ülkelerdir.

Sektörün Maliyet Bileşenleri

Hammadde, malzeme sektörün maliyet bileşenlerinden önemli bir kısmını oluşturmaktadır. Beyaz eşyalarda kullanılan paslanmaz çelik sacın büyük bir kısmı ithal edilmektedir. Ayrıca enerji, işçilik ve test giderleri maliyeti arttıran faktörlerdir. Sektörde Ar-Ge çalışmaları yoğun olduğundan Ar-Ge harcamaları da sektör için maliyet oluşturan faktörlerdendir.

Sektörün 2013-2023 Projeksiyonu

Genel olarak bakıldığında Türkiye beyaz eşya sektörünün önümüzdeki yıllarda Türkiye ekonomisine paralel olarak, büyümesini beklenmektedir. Enerji verimli cihazlar, çevre dostu gibi kavramlar ve ankastre ürünler sektörün başlıca büyüme alanlarını oluşturacaktır. Çevre, verimlilik gibi faktörlerin ve teknolojik gelişmelerin sektörü etkilemesi kaçınılmaz olduğundan yaşanan teknolojik gelişmeler ve Ar-Ge faaliyetleri sektör tarafından üretilen ürünlere yansımakta, sensör, haberleşme ve yazılım teknolojilerinin ürünlere entegre edilmesi ile tüketicileri daha akıllı ürünler beklemektedir.

Ayrıca beyaz eşya sektörü Sanayi Strateji Belgesi’nde de ana sektör olarak ele alınmış ve bu konuda beyaz eşya sektörünün rekabet gücünü artırmak için ürün kalitesinin artırılması, Ar-Ge teknikleri ile yeni ürünler tasarlanması, finansman maliyetlerini düşürücü modeller geliştirilmesi, enerji sarfiyatı düşük ve düşük maliyetli ürünler tasarlanması, şeklinde bir hedef konulmuştur.

SEKTÖRÜN 2012 YILI DEĞERLENDİRİLMESİ

Son Dönemdeki Sektöre İlişkin Türkiye ve Dünyadaki Gelişmeler

Sektördeki üretici firmaların Ar-Ge çalışmaları ve teknolojik gelişmeler sonucunda enerji verimi son derece yüksek ürünler ortaya çıkmıştır.
Enerji verimliliğinin yanı sıra son yıllarda tüketicilerin çevre dostu beyaz eşyaya olan talebinin artması ve bu konudaki AB ve ulusal teknik mevzuatın da
etkisi ile üreticilerin bu yöndeki çalışmaları hız kazanmıştır. Tüketimin her alanında olduğu gibi beyaz eşya sektöründe de enerji tasarruflu, doğaya
daha az zarar veren ürünler geliştirilmeye başlanmıştır. Bu yöndeki çalışmalar ilerleyen yıllarda da artarak devam edecektir.

Sektörün Üretim Endeksi Değerlendirmesi

“Elektrikli Ev Aletleri” sektörü sanayi üretim endeksi 2012 yılı yıllık ortalaması 118,1 olarak gerçekleşmiştir.

Sektörün Kapasite Kullanım Oranı Değerlendirmesi

Elektrikli teçhizat imalatı kapasite kullanım oranı 2012 yılı başında bir önceki yılın aynı dönemine göre daha düşük seviyede olmasına yılın ikinci döneminde
bir önceki yılın aynı dönemine göre düşmüştür.